YEZİDİLER

KARANLIK INSANLAR

KARANLIK İNSANLAR  Nasıl bir giriş yapsam diye düşündüğüm yıllarca aklımda takılı olan garip insanlardır Yezidiler... Siz değerli okuyucu...

4 Mayıs 2017 Perşembe

ILIMLI İSLAM

Ilımlı İslam Tartışmaları Zemininde Günümüz Türkiye’sinde Laikliğin Anlam ve Sınırları Tenkit

Mehmet Ali Büyükkara 26 Haziran 1967 de İstanbulda doğmuş , Marmara İlahiyat Fakültesinden mezun olmuştur. Bir dönem okulumuzda da görev alan Mehmet Ali Büyükkara şu anda İstanbul Şehir Üniversitesinde görev almaktadır.

Ilımlı İslam ne demek ? Özellikle son zamanlarda sık sık duyduğumuz farklı farklı yorumlar işittiğimiz son derece kritik bir meseledir. O zaman şimdi yazar açısından olaya bakalım. Öncelikle yazarın son derece isabetli yorumları biz okuyucuları fazlasıyla tatmin etmektedir. Ilımlı İslam'ın biz İslam alemine resmen ket vurduğunu görüyoruz. İslam aleminin bir türlü bir araya gelememesi bunu sağlayan faktörlerden biridir. Öncelikle yazarın da belirtmek istediği gibi '' Ilımlı İslam '' diye bir şey yoktur. İslam zaten son derece ılımlı , hoşgörü dinidir. Bizim dinimiz İslam , kurallarımız Kur'an-ı Kerim ile belirlenmiştir. İslam bir su veya bir yemek değil ki ılışssın/ılıtılsın . İslam mükemmel bir sistem üzerine inşa edilmiş eşsiz bir olgudur.

Ilımlı İslam, müslüman ülkelerin gelişmemesi için yapılan büyük bir oyundur.Bunun için birtakım grup ve cemaatlere yardım yaparak,ibadethane inşa ederek,para vererek kendilerine şirin göstermişlerdir.İslamı ılımlı yapacağız ılıştırırken aslında asıl amaçları onu kaynatıp buharlaştırarak özünü kaybettirmektir.Din dogmatiktir.Değişmez katı kuralları vardır. Örnek vermek gerekirse günümüzde dinimizin katı kurallar var diye lanse edilir. Ilımlı İslamı burada devreye sokmaya çalışırlar. Ama dinimizin maksadı daha çok caydırıcılıktır. İnsanları kötülükten uzak tutmaktır.Asıl amaçları İslam dinini kötü göstermektir. Emperyalist ülkeler tarafından yapılan bizlere en ağır ithamdır ılımlı islam ... Kesinlikle bu söylemi red ediyorum.Ortaya öyle bir imaj verdiler ki sanki onlar İslamı doğru yola koyacakmış gibi.Peki siz hiç Ilımlı Ortodoks veya Ilımlı Katolik diye bir şey çıktığını gördünüz mü ? Göremezsiniz çünkü onların böyle bir şeye ihtiyacı yoktur(!) İslam alemi niye bu halde bu herşeyi ortaya koyuyor. Onlar ister ki sadece dua et , namaz kıl, oruç tut ! Herşeylerini kullan onların istedikleri gibi ol işte herşey bu Ilımlı İslama hoşgeldiniz !

Yazar özellikle ülkemiz üzerinden bu olayı olabildiğince uzunca açıklamıştır. Ülkemizde laiklik kavramı güzel incelemiş laikliğinde ılımlı ve radikal kollarının olduğunu bizlere aktarmıştır. İslam bir araç değildir bu yüzden onu yok edemezsiniz. Bizde laiklik farklı anlayış ve fikirler içermektedir. Bunu anlatma gereği duymuyorum çünkü artık bunları anlata anlata birbirimizden uzaklaşıyoruz. Artık ayrıştırıcı değil birleştirici olma zamanı... Şunu söyleyebilirim net olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz kesim dini ortadan kaldırmak isteyen radikal laikçilerdir. Bu insanlar tehlikeli fikirlere sahiptirler. Ilımlı İslam laiklik ile benzerlikler içerir. Ilımlı laiklik olabilir ama Ilımlı İslam olamaz. Ülkemiz ABD ve onun güdümünde yer alan ülkeler tarafından Ilımlı İslam ülkesi olarak görülmekte bu bizim için iyi bir haber değildir. Tunus aynı şekilde durum olarak son derece vahim bir haldedir. Onlar daha ayrı bir şekilde Ilımlı İslam literatürüne uyan bir ülke olmayı ne yazık ki başardılar. Hükümete çağrım şu olabilir bu konuda özellikle çok dikkatli olmalıyız yazar bunu güzel bir dille bizlere anlatmaya çalışmıştır. Gülen Cemaatinin dünyada nasıl büyüdüğünü şimdi daha net anlayabiliyoruz. Ilımlı İslamı kullanarak neler yapmak istediklerine anlayınca akıllandık ... Şunu anlamalıyız ki Ilımlı veya Ilımsız İslam diye bir şey olamaz İslam zaten ılımlıdır.


Fark ettiğiniz üzere Laikliği uzun uzun anlatmak istemedim. Gereksiz olduğunu düşünüyorum. Ortada büyük bir problem var. Üzerimize oyunlar oynandığı son derece açık ve net. Artık birbirimizle uğraşmamalıyız , özellikle İslam aleminin en büyük problemi birlik ve beraberlik ruhunu yakalayamamasıdır. O,şu,bu diye diye bizi paramparça ettiler. Ilımlı İslam'ın Seküler bir proje olduğu görülüyor. Dine kimse müdahale edemez etmeye çalışırsa da sonu ''radikal laikler'' gibi olacaktır. Benim yorumum şu olacaktır ki yazıma bununla son vereceğimi belirtmek isterim. Ne yazık ki İslam alemi son derece karanlık bir dönemden geçiyor, bizi birbirimze düşman ettiler. Onlardan çok geri kaldık. Elimizde mükemmel ve eşsiz bir din olan İslam kaldı. Bunuda bozmak için elinden geleni yapıyorlar. Bunun için '' Ilımlı İslam'' nifakını ortaya attılar. Ne olursa olsun bir müslüman araştırmalı,sorgulamalı, daha önemlisi çok çalışmalı hemde baya bi çalışmalı..

Allah bizi birbirimize düşürmesin. Hocayı da böyle bir makale ele aldığı için tebrik ederim . İnsanın ufkunu açan başka pencereden bakmasını sağlayan güzel bir makale idi. Olumlu tenkit de bulunduğum, okumaktan keyif aldığım bir makale idi. Yazacak çok şey var aslında ama siz değerli okuyucularımın önemli olan mesajları anladığınızı düşünüyorum. Vesselam... 

9 Şubat 2017 Perşembe

ÖMER BİN ABDÜLAZİZ - I.HİŞAM

                                          ÖMER BİN ABDÜLAZİZ - I.HİŞAM        
              
Ömer bin Abdulaziz ve Hişam gibi mükemmel iki insanı siz değerli okuyucularıma nacizade hissettirmeye çalışacağım.  Bu iki isim ders de duyduğum an bende merak bırakarak adeta aklımdan çıkmayacak seviyeye gelmiş iki mübarek isimdir. İkiside Allah rızası için bu işi yapmıştır. Bulundukları dönemin en adaletli , en refah , en güzel dönemlerini  geçirmeyi sağlamışlardır. Bir tarafta soyu Hz.Ömere dayanan güzel insan Ömer bin Abdulaziz diğer tarafta babası Endülüs Emevi Devletini kurup hala kurulduğu bölgelerde iz bırakan I.Abdurrahmanın oğlu I.Hişam Allah ikisindende razı olsun inşallah...

Ömer b. Abdülaziz, anne tarafından Ömer b. el- Hattab'ın torunu Leyla binti Asım'ın, baba tarafından Mervan b. el- Hakem'in faziletli oğlu Abdülaziz'in oğludur. Rivayetlere göre Ömer b. Abdülaziz daha küçük yaşlarda hafızlığını bitirmiş, babası tarafından da Medineye ilim öğrenmesi için gönderilmiştir. Onun bu kadar efendi olmasının arkasında muhakkak ki ailesinin onu güzel ahlakıyla büyütmesi yatıyordu. Efendi ve samimi bir kişiliğe sahip olmasını çevresi tarafından çok sevilmesine yol açmıştı. Dönemin devlet başkanı ona güvendiği için kızı Fatıma ile evlendirmiş. I.Velid tarafından da Ömer b. Abdülaziz 7 sene Medineye vali tayin edildi.

I.Hişam Kurtubada dünyaya geldi.  I.Abdurrahmanın ilk oğlu babasından sonra devleti yönetmiştir. Annesi Berberi Zenate kabilesinden Huleldir. I.Abdurrahman o topraklarda Zenate kabilesinin güçlü olduğunu görmüş mantıklı bir evlilik yapmıştır. Dolayısıyla kabilenin Endülüs’te önemli bir nüfuzu vardı. Emir Abdurrahman, Hişam’ı hem annesinin kabilesinden kaynaklanan nüfuzu nedeniyle, hem de güzel ahlakından dolayı veliahtlık için diğer oğullarından daha uygun buldu. I.Hişamın halife olmasında en büyük etkeni annesinin rolu çok büyüktür.

Gördüğünüz üzere iki kilit isim ikiside efendiliği ile dindarlığı ile ön plana çıkmış halifeliğe kadar yükselmiştir. İkiside haksızlıkla uğraşmış , garibanın dostu kötülerin düşmanı olmuşlardır. Herkesin bilindiği üzere Emevi Devletinin malum mevali yani Arap olmayan Müslümanlara karşı ırkçı yaklaşımları tarih boyunca karşılaşılmış bu politikaları herkes tarafından sert bir dille eleştirilmiştir. Ömerin görüşü devlet Arapların değil bütün Müslümanlarındır. I.Hişam devraldığı sıkıntılı dönemi öylesine güzel yönetmiş ki refah seviyesini arttırmıştır. Kendisinin sadece kardeşi ile atışmaları onun başarısızlığı olarak görülebilir ki aslında haklı olan aslında I.Hişamdır. Ne yazık ki kardeşiyle savaşmak zorunda kalmıştır. Hişâm adaletli, dürüst ve halka iyi davranan bir lider olarak tanınır. Bu yönleriyle Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’e benzetilirdi

Ömer bin Abdulaziz gayri müslimlere sert yaptırımlarda bulundu. Bu yüzden müsteşrikler tarafından onun dönemine '' Kara Dönem '' kendisine de '' Zalim'' adlandırması yapmaktadırlar.Müslümanlar arasında ise beşinci Raşid halife olarak kabul edilen ve adaletine, imanına, güzel yaşantasına tam not verilen bir şahsiyettir. Ömer bin Abdulazize halk tarafından sevgi gösterileri ardı arkası hiç bir zaman kesilmedi. Kendisi Emevilerin önde gelen liderleriyle hep ters düşmesine neden olmasına rağmen herkes için iyi kararlar vermeye devam etmiş sadece Allahtan korkmuştur. İşte bu yüzdendir ki görevde sadece 3 yıl kalabilmiştir. Hz.Ömerin izinden gitmiş evlendiğinde asla lükse kaçmamış eşinin zihnet eşyalarınıda Beytül Mala vermiştir. Sizlere Ebu Yusuf un bir yazısını paylaşacağım o zaman bu güzel insanı daha iyi tanıyacaksınız benim gibi sizlerde seveceksiniz.

İmam Ebu Yusuf meşhur kitabı Kitabu'l-Harac'ta şöyle bir haber nakl eder: Ömer b. Abdülaziz halife tayin edilince halkın işleri nedeniyle büyük bir mesuliyet altına girmesi sebebiyle iki ay boyunca üzüntü ve keder içinde idı. Sonra millet ve memleket işlerine kendini vermek zorunda kaldı. Hakları sahiplerine iade etti. O derece ki kendisini dahi ihmal ediyordu. Ölünceye kadar bu minval üzere devam etti. Vefat edince devrin alimleri taziye etmek üzere hanımına geldiler. Ölümüyle müslümanların ne kadar büyük bir kayba uğradıklarını, kederlerinin sonsuz olduğunu belirttiler. Sonra hanımına "Bize onun hakkında bilgi ver, zira erkeği en fazla tanıyan hanımıdır" dediler. Hanımı şöyle anlattı: Vallahi o sizden daha fazla namaz kılan, oruç tutan bir kimse değildi. Lakin ben onun kadar Allah'tan korkan, Allah korkusuyla titreyen birini görmedim. Merhum, cismini ve ruhunu insanlar uğrunda tüketti. Halkın ihtiyaçlarını gidermek için bütün gün vazifesi başında kalırdı. Akşam olurda bazı kimselerin işi bitmezse gece de devam ederdi. Bir gün halkın ihtiyaçlarını bitirmiş olduğu halde geceledi. Kendi şahsi malı olan kandili istedi. Sonra iki rekat namaz kıldı ve elini çenesine dayayarak oturdu. Gözyaşları yanaklarından akıyordu. Sabaha kadar bu şekilde ağladı. Şafak sökünce oruca niyet etti. Ona dedim ki 'Ey Müminlerin Emiri! Sende bir şey var, ben seni bu geceki gibi hiç görmedim.' Bana cevap verdi: "Evet düşündüm ki ben bu milletin siyahına beyazına halife oldum. Garib, kanaatkar, kendi haline terkedilmiş biçareleri, fakirleri, muhtaçları, zorla tutulan esirleri, memleketin dört bucağındaki nice kederlileri hatırladım. Anladım ki Allah onların hepsinin hesabını benden soracak. Muhammed Mustafa da onların lehine; benim aleyhime şehadet edecek. Bu sebeple Allah yanında mazur görülmeyeceğimden, Peygamberin aleyhimde şehadet etmesinden korktum." Böylece kendimin ne olacağını düşündüm." demiştir

Sizlere şimdi sorarım nasıl olur da bu güzel insan sevilmez ? Biraz daha anlatmaya devam edeyim o zaman görevi ilk geldiği zamanlarda Hz.Ali ve onu sevenlere cami hutbelerinde beddua edilirdi. Kendisi gelir gelmez bunu yasakladı.Bunu yaparak da o tarafın gönlünü kazanmış olmalı ki Abbasilerin başa geldiği ilk zamanlar Emevilere karşı aşırı işkenceler yaptıkları hatta mezarlara kadar varan bu işkencede Ömer bin Abdülaziz'in mezarına dokunulmamasını bu mütevazi kişiliğine bağlayabiliriz. Emeviler döneminde en adil dönem şüphesiz ki Ömerin dönemidir. Ömer döneminde fethedilen yerlerde diğer dinlerede saygı duyulmuş ibadethanelerine asla zarar verilmemiştir. Ömer iyilik yapa yapa öylesine yıpranmıştı ki daha çok erken yaşlarda yıpranmıştı. Gencecik yaşta saçları dökülmüş iyice yaşlı görünmeye başlamıştı. Çünkü birtakım insanların yaptığı iyilikler tepkisini çekmişti. Diğer başa gelenler gibi saraylarda büyümemiş halkın içinden gelen büyük bir liderdir. Ömer bin Abdulaziz başa ilk geldiğinde gayri müslimlerin daha rahat bir hayat yaşadığını fark etmişti. Bu ona çok dokunmuştu ve başa gelir gelmez yaptığı ilk iş onları devlet kadrolarından çıkarmak olmuştu. Belkide bu da gayri müslimler tarafından sevilmemesinin sebeplerinden olabilir. Büyük bir adam büyük bir liderdi , bir gün müslümanlar tarafından Kabenin örtüsü için toplanan parayı fakirlere verip onların karnını doyuracak kadar gururlu bir insandı. Onun tarihe yazılan bu sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum ; "Ben bu parayı açlıktan kıvranan mideler için kullanmayı daha uygun görüyorum; çünkü onlar bu paraya Kâbe'den daha çok lâyık ve hak sahibidirler."

Uzun yazıyla sizleri sıkmak istemem , bu güzel insan hayatını iyilik yapmaya adadığı için bir takım insanlar tarafından yemeğine zehir katılarak öldürüldü. Ömer öylesine mübarek insandır ki kendisine bunu yapan köleyi affeder sen ne güzel insansın Ömer Allah senden razı olsun senin adaletin Dedenden gelme biz buna yürekten inanıyoruz. Emevi Devletinin 5.Raşid halifesi olman tarihe böyle damga vurman senin ne kadar adaletli olduğunun en büyük kanıtıydı. Abbasilerin senin mezarına dokunmaması senin nasıl devlet yönettiğinin kendinden olmayan halka nasıl iyi davrandığını göstermekteydi. Bizler senin tırnağın bile olamayacak aciz insanlarız. Seni yetiştiren Ümmü Asımdan ve Abdülaziz Mervandan Allah razı olsun. Böylesine şanlı bir karakteri biraz olsun sizlere anlatabilseydim ne mutlu bana o zaman Hişam ile devam edelim...

Hişam Kurtuba şehrinde doğmuştu. Babası büyük bir işkenceden kaçmıştı. Ne yapacağını kendiside bilmiyordu. Nereden nereye koca Endülüsü kuracak ve büyük işler başaracaktı. Öncelikle Hişam'ı doğru dürüst anlamak öğrenmek istiyorsak önce onun babasını yani Endülüsü kuran Abdurrahman'ı iyi bilmek gerekir. Kendisi Abbasi Devletinin ağır yaptırımlarından kaçarak akıl almaz işlere imza attı. İspanyayı İspanya yapan kesinlikle Endülüstür. Endülüsler çok modern bir topluluk olarak hep bizlere aktarıldı. İşin detayını inip araştırınca gerçekten bunu gördük. Dönemin Hristiyan insanları özellikle Arapça öğrenmek için resmen can atıyorlardı. Mimarı yapıları,yerleşim planları ile çok cezbedici bir planlamaya sahip insanlardı. Ne zaman taht kavgaları , kardeş kavgaları başladı işte o zaman ibre bir anda ters dönmeye başlamıştı. Abdurrahman o toprakların güçlü insanlarından bir kız ile evlenmiş . Hişam olarak bizi kendine hayran bırakan bir şahsiyet çıkıvermişti .Hişam son derece iyi bir ilim eğitimi almış çevresi tarafından çok sevilen bir kişiliğe sahipti. Hişam da bu görevi Allah rızası için kabul etmiştir. Kardeşi Süleyman çok sorun çıkarmış onunla hep uğraşmış bu da Hişamı çok üzmüş ve yıpratmıştı. Hişam asla haksızlığa gelemiyor ne olursa olsun insanlara hakkı neyse onu veriyordu. Adaleti ve dindarlığından dolayı ona da Er-Razi ünvanı verilmişti. Hişâm, ulemâyı koruyup kollamış ve onları el üstünde tutmuştur. Hişam devleti yönetmeye başlar başlamaz ilk işi iç isyanları bastırmaktı. Öylesine ağır bir yükü devr almıştı ki kimse onu bu işten alnının akıyla çıkacağına imkan verememesi onu görevine daha sıkı bağlamıştı. Hişam abisine hep saygı davranmış yapılan savaşlarda onları mağlup etmiş onlara zarar vermemiştir . Kardeşi Süleyman'a para verip bir gemiyle ailesini Mağribe yollamıştır. Hişam İncil ve Tevratı Arapçaya çevirip okunmasını istemiştir. Kendisi müzik dinlemeyi çok seven birisiydi ülkesini müzikle ilk tanıştıran devlet adamıydı.

Hişam Endülüs Emevi devletinin refah dönemi adı verilen rahat yılları geçirmesini sağlamıştır. Yaklaşık sekiz yıllık emirliğinin ardından henüz kırk bir yaşındayken Kurtuba’da vefat etti. Dindar, güzel ahlaklı, mütevazı, cömert, fazilet sahibi, akıllı, Kur’an ve hadis ilimlerine vakıf bir hükümdardı. Halk kendisinden hoşnut olduğu için Râdî lakabıyla anılırdı. Hişâm adaletli, dürüst ve halka iyi davranan bir lider olarak tanınır. Bu yönleriyle Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’e benzetilirdi. Hişâm’ın Kur’an ve sünnete uygun bir yönetim benimsediğini söylerler. Zenginlerden topladığı zekatları muhtaçlara dağıtır ve halka zulmetmekten kaçınırdı. Kendisi soğuk kış günlerinde yağmur ve fırtınayı görür görmez halkın içine dağılır nerede bir fakir veya farklı bir şeylere ihtiyacı olan bir insan görür hemen yardım ederdi. Geceleri mahallelerde yaşayan ahaliyi gizlice ziyaret eder ve ihtiyacı olanlara yanında götürdüğü dirhemleri dağıtırdı. 

Sonuç olarak sizlere iki güzel insanı anlatmak istedim. Öncelikle şunu iyi bilelim ki ikiside Allah rızası için görevini karşılıksız yapmıştır.Hangisi daha iyi gibi bir şey söz konusu değildir. Böyle bir seçim yapmak bize yakışmaz.  Ömer bin Abdulaziz ve Hişam aynı yaşta Allahın huzuruna kavuşmuştur. İkiside büyük din eğitimi almış görevlerinin başına gelmiştir , halk tarafından çok sevilmiştir, adalete son derece önem vermiştir, iyinin dostu kötünün düşmanı olmuşlardır. Hişam'ı Ömer bin Abdulazize çok benzetenler olmuştur. Bir lider düşünün sokağa çıksın soğuk havada insanlara yardım etsin böyle bir şey tarih sahnesinde çok az görülmüştür böyle bir adam sevilmez mi ? Hişam'ı sevmemek mümkün müdür ? Bu iki isim hakkında Ömer bin Abdulaziz hakkında bol bilgi bulurken Hişam konusunda çok fazla zorlandım. Ne yazık ki yazılan makale son derece az olması beni fazlasıyla üzmüştür. Yazıma son verirken umarım sizleri sıkmamış mutlu etmişimdir. Bir diğer yazımda görüşmek üzere ;)


31 Aralık 2016 Cumartesi

OKUNMASI GEREKEN 7 GÜZEL KİTAP

Merhaba arkadaşlar öncelikle 2017 nin herkese barış , mutluluk ve huzur getirmesini diliyorum. Üniversitede eğitim gördüğüm bir kurumda hocamızın tavsiye ettiği 7 güzel eseri sizlerle paylaşmak isterim. Kitap raporlarımla sizler için bir fikir , ışık belirtecek umarım raporlarımı okuduktan sonra bu kitapları alıp okumaya başlarsınız ;)

                               1) ENTELLER ALEYKÜM SELAM DER Mİ ? KİTAP RAPORU

1981’de Antalya İmam-Hatip Lisesi’nden, 1985’te Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans (1988), Londra Üniversitesi King’s College’de doktora (1994) eğitimini tamamladı.1998’de doçent, 2004’de profesör oldu. Halen Din Psikolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesidir. Din Psikolojisi ve Din Sosyolojisi alanlarında araştırmaları bulunan Köse’nin eserleri şunlardır: Conversion to Islam, Neden İslam’ı Seçiyorlar, Freud ve Din, Deprem ve Din, Milenyum Tarikatları, Sekülerizm Sorgulanıyor, Laik Ama Kutsal, Avrupa Birliği Ülkelerinde Din Devlet İlişkisi, Avrupa ve İslam, Üç Yusuf Bir İslam, Türbeler: Popüler Dindarlığın Durakları, Enteller Aleykümselam Der mi, Din Psikolojisi,Kutsalın Dönüşü.

Kitabın konusuna kısaca değinmek gerekirse şuradan başlamak doğru olacaktır.  Bu kitap güncel meselelerden oluşmaktadır. Kitapta doğru tespitler var. Makalelerden derleme / toplama ile kitap oluşturulmuş. Ali Kösenin fikir ve görüşleri güncel meseleler değinmesi bize tuhaf gelebilir. Kitabın başlığı ise bazı insanlar için çok ters gelebilir. Yalnız isme bakarak kitaba ön yargı ile bakmak yanlış olacağını da belirtmek isterim. Kitap ülkemizden değişik örnekler veriyor benim dikkatimi spor sevdiğim için Galatasaray çekmişti. Türkiye ile sınırlı kalınmayıp dünyadan da örnekler kitapda bulunmaktadır. Güzel bir kitap dili yalın ve sade akıcı bir anlatıma sahip. Bunun nedeni değerli akademisyen Ali Köse'nin makale ve köşe yazılarından olmasına bağlanıyor.

Bu kitabı okuyan kişiler muhakkak ki kitabı sıkılmadan bitireceklerdir. Kendisi psikolojide  Türkiyede değerli bir şahsiyet ve bu eserine vurmuş kitap da bunu hissediyorsunuz. Kitap genel itibariyle bizi son derece ilgilendiren '' Din Psikolojisini'' inceliyor. Yazar özellikle biz ilahiyatçı insanların uğraştığı ''batı'' sürü psikolojisini eleştiriyor. Özellikle '' türbe ziyaretleri '' hakkında güzel tespitlerde bulunuyor.Özellikle şu tespite dikkat “Madonnayı da bilirim, umreye de giderim” diyen bayanlar, “Peygamber'in yaş gününü senfoni ile kutlarım” diyen dernekler günümüzde İslam’ın geldiği bir başka noktayı işaret ediyor bize. Tespit gibi tespit ....

Kitap ismini araştırdığım kadarıyla başlığını şu kurgudan alıyor onun röportajından aldığımı belirtmek isterim ; Bir kurgu ile sorguluyorum aslında entelleri. Kurguya göre, bir vatandaş Nişantaşı’nda selamünaleyküm diyerek bir ofise girer. Ofisteki entelimiz bu selamlamaya mukabele etmez. Yani aleykümselam demez. O vatandaşa küçümseyici bir bakış gönderir. Bu küçümseme için iki nedeni vardır. Birincisi, dini bir selamlama şeklini duymak istemez. İkincisi, selamünaleyküm hitabını alt kesime, kırsala ait bir şey olarak görür. Bu kurgu üzerinden enteller ile halk arasındaki kopukluğu, özellikle de “sol aydın” denilen kitlenin kültürel yabancılaşmasını tahlil ediyorum. 


Şu ana kadar bu tür bir eser okuduğumu hatırlamıyorum gerçekten keyifli bir yazı değerli bir kalem tarafından ele alınmış güzel derlemelerle toplanmış bir eser Enteller Aleyküm Selam Der Mi ? ....

                                              2) SIDDHARTHA KİTAP RAPORU
Hermann Karl Hesse  2 Temmuz 1877, Calw; 9 Ağustos 1962, MontagnolaİsviçreAlmanya'da doğmuş İsviçreli yazar ve ressam.[1]
20. yüzyılın en önemli yazarlarından biridir. İlk şiirini yirmi beş yaşında yazmıştır. 1904'te serbest yazarlığa başlamış olup romanları, öyküleri, denemeleri, şiirleri, politik makaleleri ve kültür alanındaki eleştirel yazılarıyla tüm dünyada 100 milyonu aşkın okura ulaşmıştır. Kendini kanıtlama, kendi olma, yazarın kendini yansıtması, bireyin kendini aşması gibi temaları içeren Bozkırkurdu, Siddharta, Peter Camenzind, Demian, Narziss ve Goldmund, Çarklar Arasında ve Boncuk Oyunu romanları yazarın en tanınan edebi eserleridir.
1946'da Nobel Edebiyat Ödülü olmak üzere 1954’te de bilim ve sanat alanında Pour le Mérite Ödülü’nü almıştır.
Kitabın konusuna değinmek gerekirse Siddhartha ismindeki bir Budist rahibin Budizm öğretileri içindeki huzura yolculuğunun anlatıldığı bir kitap olarak bizlere sunulduğunu görüyoruz.Siddharta ismindeki genç bir Brahman'ı ve arkadaşı Govinda’yı anlatmaktadır. Herkes tarafından değer gören ve hayran olunan Siddharta, hayatını her insanın içinde var olan Atman’ı, yani canda bütünlüğü aramaya adar. Bu kitabı daha önceden de tavsiye eden insanlar oldu keşke çok daha önce okusaydım dedirten bir kitap oldu özellikle benim için...

Kitap son derece akıcı ve yalın duruyor anlamak için defalarca kez okumaya gerek olmadığını düşünüyorum. Felsefeye ilginiz varsa eğer bu kitabı gerçekten seveceksiniz ! Sürükleyiciliği sayesinde bu kitabı elinizden bırakamayabilir bir şeyler öğrenip kitaptan sonra küçük çaplı bir araştırma yapabilir halde kendinizi bulabilirsiniz ;)

Olaylar Siddhartha'nın gözünden duru betimlemelerle anlatılmış . Din Psikoloji dersi için bir çok kitap okuduk bu kitap da diğer okuduğumuz kitaplar gibi gerçekten hayata bakış açınızı değiştirmeyi bize nakşettiren bir türde bir eser olduğunu düşünüyorum. Siddharta’nın hakikati arama serüveninde başından geçenleri anlatan kitap, aslında hakikatin kendisinden ziyade ona giden yolları ve durakları anlatıyor.

Kitap hakkında yorum yapmak gerekirse eserin bize öğrettiği daha doğrusu öğretmek istediği şeyler var. Kitap bizim bakış açımızı değiştirebilir , Pes etmemeliyiz Siddhartha gibi . Kitap insana kendine olan yolculuğu anlattığı güzel tasvir ve betimlemelerle süslenmiş güzel bir eser olduğunu düşünüyorum. Siddhartha nın kararlılığı verdiği kararlar gerçekten çok etkileyici bizler için...

                       3)KESİN İNANÇLILAR RAPOR

   Eric Hoffer , anne ve babasının Almanya'dan Amerika'ya göç etmesinden bir kaç yıl sonra , 1902'de New York'ta dünyaya geldi. Ailesinin tek çocuğu olan küçük Eric yedi yaşındayken annesini kaybetmişti. Altı yaşında bilinmeyen tıbbi sorunlardan dolayı kör olan ve on beş yaşında yine bilinmeyen sebeblerle görmeye başlayan Hoffer yeniden kör olma endişeşiyle olabildiğinde kitap okumaya çalıştı. Eric Hoffer dokuz kitap yazdıktan ve özgürlük madalyasını aldıktan sonra 1983 yılında öldü. İlk eseri olan '' Kesin İnançlılar '' ile üne kavuşan Hoffer , başarılı bir yazar olarak hayatını sürdürdü.

     Kesin İnançlılar ( The True Beliver ) kitabı bir çok konuya değiniyor . Günümüze resmen ışık tutuyor . Psikoloji , Sosyoloji , Siyaset hakkında kendine özgü yorumları ile biz okuyucuya ışık tutuyor. Kesin inançlıların ana konusu günümüzde gittikçe güçlenen kitle hareketlerine değinmesidir. Kitap insan psikolojine sık sık değinmiş , Stalin , Adolf Hitler gibi liderlerden sık sık bahsetmiştir. Kitabın birinci bölümünde kitle hareketlerinin çekici yönleri , ikinci bölümünde inanç değiştirmeye hazır kişilerin karakter özellikleri hakkında bir sınıflandırma yapıyor ve üçüncü bölümde ise kitle hareketlerine hız kazandıran birlikte hareket ve fedakarlık konusu inceleniyor . Kitabın son bölümünde ise sonuç kısmı yer almaktadır.

    Yazarın zaten ilginç bir hayat hikayesi bulunmaktadır. Bunu da yaşadıkları ile bütünleştirince bize güzel mesajlar veriyor . Kitabın bana göre en net mesajı ufkumuzu açmasıdır. Hayatta bizi sorgulamaya teşvik eder.   Kitle hareketleri  hakkında gerçekten çok güzel bilgiler var. Önce ön yargı ile yaklaştığım bu eseri okuduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Kitap oldukça sade ve akıcı bir şekilde okunabiliyor.

     Yazar okuyana net olarak sorgulamasını istiyor daha doğrusu verdikleri örnekleri ve  yazdıkları bize bunu hissettiriyor. Yazarın olaylara gerçekten çok farklı bir bakış açısı var. Çok güzel bir psikoloji kitabı olan bu eser günümüzde baş ucu bir eser olarak bulunması gerektiğini düşünüyorum. Kesin inançlı olan bir insan sorgulamaz kendi inandığı tarafa sıkı sıkı bağlanır. Bu son derece tehlikelidir . Yazar bu tehlikeyi hep anlatmış bunun yanlış olduğunu dile getirmiştir.

Kitabı beğendim ama eleştirmek gerekirse bir noktada eleştireblirim. Kitabı yazan Eric Hoffer kendisi Yahudi asıllı bir yazardır. Yazarın gerçekten müthiş tespitleri var. Eleştirmek istediğim nokta İslama bakış açısı bize doğru gelmeyebilir. İslamın yayılışınıda bir kitle hareketi olarak görmektedir. Bu onun bakış açısıdır . Aslında bu son derece normaldir . Çünkü kendisi yabancı olaylara bakış açısı bizden farklıdır.Sonuç olarak Kesin İnançlılar kitabı tarihin kitle hareketlerini anlamamızda şimdiki yaşadığımız hayatta daha sık olan bu kitle hareketlerine nasıl bakmamız gerektiğine , bizi sorgulamayı nasıl düşünmemiz gerektiğine öğreten güzel bir kitapdır. Kendi yaş grubumdaki arkadaşlara tavsiye edeceğim güzel bir eserdir.


                                          4) AZ  SEÇİLEN YOL KİTAP RAPORU
Morgan Scott Peck (d.22 Mayıs 1936,New York City- ö.25 Eylül 2005,Connecticut) ABD'li psikolog. Yazdığı kitaplar ve yaklaşımlarıyla tüm dünyada tanınmıştır.
1958 Harvard College'dan mezun oldu, M.D. derecesini Case Western Reserve University School of Medicine'den 1963'te aldı. İlk kitabı olan "The Road Less Traveled" (Türkiye'de de Az Seçilen Yol adıyla çok okunan bir kitap haline geldi) 1978 yılında yayımlandı. Kitap sadece Kuzey Amerika'da 6 milyonun üzerinde satıldı, dünyada ise 20 dile çevrildi. Başka kitaplarından bazıları Further Along the Road Less Traveled,People of the Lie: The Hope For Healing Human Evil, The Different Drum: Community Making and Peace adlı kitaplardır.

Konusu  geleneksel psikolojik ve ruhsal içgörüleri eşsiz bir biçimde bütünleyen, yaşamımızda gerçeği nasıl kucaklayacağımızı, iç barışa ve bütünlüğe nasıl ulaşacağımızı gösteren vazgeçilmez bir kılavuzdur. Ünlü psikiyatrist ve düşünür M. Scott Peck'in Batı dünyasının uzun ve çetin aydınlanma yolculuğunun özellikle bu aşamasında büyük önem taşıyan bu eseri kültürümüz içinde tam karşılığını bulmakta, bizi ileriye atılmamız için yol gösterici bir başucu kitaptır.

Kitap hakkında düşüncelerimi dile getirmek isterim. Bizler düşünür tercihlerimize göre yolumuzu çizeriz. Şöyle bir gerçek vardır ki hangi tercihimiz basit görünüyorsa onu seçer üzerine üzerine gideriz. Kimse zor olanın sonunda iyi bir sonuç olsa bile yapmayı göze almaz insana zor gelir. Yani '' Az Seçilen Yol '' başvurmaz. İşte bu kitap o zor yola katlanmayı çoğunluğa kapılmamayı bizlere öğretmeye çalışan bir tür psikoloji kitabı olarak bizlere sunulmuştur.

Kendimizi değiştirmeliyiz farklı düşünmeli olabildiğince sorgulama bilinci bireylere aşılanmalıdır. Yazar bunun için güzel bir eseri bizlere sunmaktadır. Daha doğrusu psikoloji ile bizi kendimizi bulmamızı istiyor. Yazar adeta bir yol rehberi gibi...

Yaşamı zor kılan şey, sorunlarla yüz yüze gelme ve onları çözme sürecinin acı verici olmasıdır. Yaşadığımız hayat da hep sorun dünyası mı ? Bizler bunu çözmek için peki bir şey yapacak mıyız ? Elbette yapacağız ! Kitabın ana düşüncesi de budur..
Yani Sorunlarımızı yaşayıp kendimizi üzmek yerine bu sorunları düşünüp onlardan kurtulmak gerekir...

                                5) NIETZSCHE AĞLADIĞINDA KİTAP RAPORU
Irvin David Yalom (d. 13. Haziran 1931 - Washington, D.C.), Amerikalı psikoanalitiker, Psikiyatrist, Psikoterapist ve yazardır. Standford Üniversitesi'nden emekliye ayrılmış profesör, alanında oldukça zengin bir yapıya sahip bilimsel kitapların ve romanların sahibidir. Yalom, varoluşçu Psikoterapinin en önemli yaşayan temsilcilerinden biridir. Aynı zamanda Uluslararası Sigmund Freud – Psikoterapi 2009 ödülünün de sahibidir.  George Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudu. Yalom halen California, Palo Alto'da eşi Marilyn Yalom'la yaşamaktadır.
Kitap daha çok ümitsizliği ele alan düşünsel bir roman şeklindedir. Tür olarak kurgu,psikoloji içerisindedir.19 yy'ın Viyanasında kurgulanmıştır. Kitapta erkekler tarafından ilgi çekici olan ve erkeklerin üzerinde bir şekilde güç oluşturup onları ikna edebilen Lou Salome'nin Dr.Breuer'den ''Alman felsefesinin geleceği tehlikede '' diyerek onunla görüşmek istemesiyle başlar. Lou Salome Nietzsche'nin haberi olmadan Dr.Breur onu tedavi etmesini istemektedir. Lou Salome ve Nietzsche nin ortak arkadaşları sayesinde Nietzsche 'nin tedavi olmaya Dr.Breura gitmesini sağlayacaktır.Nietzsche ise o zamana kadar 2 kitabi yayınlanmış kimse tarafından tanınmayan bir yazar , filozoftur.
Problemerini neden göstererek ayrıldığı üniversiteden bir miktar maaş alarak geçimini sağlayan tek varlığı bir valiz ve kafasındaki düşünceler olan bir adamdır.Üstelik Paul Ree sayesinde Lou Salome ile tanışan Nietzsche kendini Lou'nun büyüsüne kaptırmış ve ihanete uğramıştır. Dr.Breur ise Avrupalı sanatçıların,düşünürlerin doktorluğunu yapmış etrafında saygın,zengin bir adamdır. Güzelliği ile bilinen eşe ve çocuklara sahiptir.Ancak hayattaki tüm bu sahip olduklarına karşı bir şeylerin ters gittiğini düşünmektedir. Breur in arkadaşı genç ve herkes tarafından gelecekte başarılı biri olacağından kuşku duyulmayan tıp fakültesi öğrencisi Freud'da kahramanlardandır. Kitap Dr.Breur ve Nietzsche buluşmalarıyla hasta-doktor ilişkisini bambaşka boyutlarda incelemektedir.
Kitapta Breuer ve Nietzsche arasında başlangıçta zor olan ama sonrasında birbirinden kopmak istenmeyen bir dostluğun kurulduğu görülmektedir. Bu dostluğun temelinde 2 adamında bir kadını görmek istedikleri gibi görüp onları hayatların merkezi gibi olmalarınında etkisi vardır. Dr.Breur'in ''baca temizleme'' adını verdiği konuşma küründen burada bahsedilmektedir. Nietzsche ise Breur'in kafasında Bertha'nın aslında hayatında olan diğer Bertha adını taşıyan ve önemli bir yere sahip olmasından kaynaklandığını düşünmektedir. Nietzsche ise Lou Salome'nin kendisine yaptıklarının aynılarını başkasına da  yaptığını fark edince  bu aşkından vazgeçmiş kurtulmuş olduğunu düşünür.
Uzun uzun özet şeklinde bu yazıyı sürdürmek istemediğimi belirtmek isterim. Kitap gerçekten kalite akıyor , elimize aldığımızda nasıl bitecek diyorsunuz ama akıcı bir şekilde bitiriliyor. Ayrıca Film versiyonuda bulunmaktadır . Güzel bir kitap , sadeliği dili ve akıcılığıyla okuyucu boğmuyor.Araştırmalarıma göre yazar yahudi asıllıdır. Nietzsche hayatını tarafsız bir şekilde anlatması takdire şayan bir harekettir. Psikoloji-Felsefe ilgisi olanların okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Kitaptan ise '' Neysen o ol '' , '' Doğru zamanda öl .'' konuşmalar esnasında geçen Nietzsche'nin  Breur'e söylediklerinin hayatla yaşamanın temelini oluşturduğunu düşünmekteyim . Hayatta başarılı olup yada mutlu olmanın bu 2'sinin gerçek anlamda yapabilmekten geçtiğini düşünüyorum...   

                     6) İNSANIN DÖRT ZİNDANI RAPOR
Dr. Ali Şeriati (1933-1977), İranlı toplumbilimci ve İslam düşünürü. Paris'te doktora yaptıktan sonra İran'a döndü. Kadro, unvan ve serveti değil, mustaz'aflar uğruna kendini adama yolunu seçti. Tutuklandı ve "serbest" bırakıldıktan sonra da düşünmeyi ve konuşmayı sürdürdü. Kısa süren hayatı; düşünme, konuşma, yazma ve yol gösterme ile dolu geçti. İran gençliği üzerindeki etkilerinden rahatsız olan yönetim, daha önce de denenmiş bir düzene başvurdu: Ali Şeriati'ye yurtdışına çıkış izni verdi (Mayıs 1977). Bu çıkışından bir ay sonra Londra'da, "eceli ile ölmesi" sağlanarak, gizli ellerle şehit edildi (18/19 Haziran 1977). Şehadeti, onu büsbütün simgeleştirdi ve etkisini güçlendirdi.
Kitap Ali Şeriati'nin bir konuşmasının metne çevrilmiş bir şekli olarak yazılmış , 63 sayfalık bir eser olmasına rağmen güzel konulara değiniyor. Kitap Konferans konuşmalarından derlenmiştir. Kısaca özetlersek Ali Şeriati’ye göre 4 zindan vardır. Bunlar doğa, toplum, tarih ve kendim yani nefsimiz… Eser, İnsanın tutsağı olduğu dört zindanı ve bu zindanlardan kaçış ve kurtuluş yollarını anlatıyor yalnız kısa olduğu için bunlardan kurtulmayı uzun uzun anlatmamıştır.  İnsanı zincirlerden ne tek başına bilim ne de tek başına aşk ile kurtulamayacağını belirtmiştir. Bizler bu 4 zindanın mahkumu durumundayız bu zindanlardan kurtulmak ise yine bizim elimizdedir.
Ali Şeriati’nin bu eseri kısa olmasına rağmen içerdiği geniş muhteva bilgiler gerçekten çok iyi…  Şimdiye kadar okuduğum kitaplardan farklı bir kitap değişik bir üslup ama beğendim. Kitap da son derece güzel eleştiriler var. Ben bu kitap’a bir reçete gibi bakılabileceğini düşünüyorum. Çünkü bu eseri okuduğumuz zaman farkında olmadığımız bir takım sıkıntıları anlıyorsunuz. Bu zindanlardan nasıl kurtulacağımızı kendi bakış açısıyla biz okuyuculara bir ışık tutuyor, ufkumuzu açıyor.
Yazar okuyan bir bireyin ufkunu açıyor, daha geniş düşünmesini istiyor. Ali Şeriati bu kitapta insanı kendisini dünyaya hapseden dört unsuru sosyolojik olarak incelemekle kalmamış bir de üstüne reçetesini de vermiştir. İnsan durup bulunduğu konumda ve geçmişinde yaşadığı şeyleri sorgulama çalışması yapmadığı sürece bu zindanlardan kurtulamaz. Açıkçası bu eseri okumadan önce bu sorunları hiç düşünmemiştim, bu açıdan yazar bir tebriki hak ediyor. Allah rahmet eylesin nokta atışı cümlelerle güzel bir eser olmuş. Okuduğum eser de tercümesi iyi çevrilmiş ki biz okuyucular için bir sıkıntı gözükmüyor.
Cümlelerime son verirken öncelikle bu eserin de kesinlikle çevremizdeki insanlara okutmalıyız düşüncesindeyim. Ben Ali Şeriati’nin tespitlerini beğendim. Eleştiri yapacak bir şey bulamadım şunu söyleyebilirim keşke biraz daha uzun olsaydı diyebilirim bu da bir eleştiri değil beğendiğimin belirtisidir. Mutlaka okunması gereken bir kitaptır.  Tekrar tekrar okunabilecek derecede iyi bir kitap olduğunu düşündüğüm kaliteli bir eserdir.

                               7) MARTI JONATHAN LIVINGSTON KİTAP RAPORU

Richard Bach 1955'te Long Beach State College’e başladı. Kurgu ve hayal konusunda birçok eser yazdı. Kitaplarının çoğunu kendi hayatından esinlenerek yazdı. Hava Kuvvetleri’nde pilot olarak çalıştı. Ardından birçok işe girdi. Kitaplarının çoğunda bir şekilde uçmaktan bahsetti.1970 yılında; Yem bulmak için uçmak yerine hızlı ve akrobatik uçmayı seçen bir martının hikâyesini anlatan kitabı, Martı'yı yazdı. Kitap 10.000 sözcükten daha az olmasına rağmen kurgu ve kurgu dışı kitaplar arasında en çok satan oldu. Rüzgarla Uçmak’a kadar en çok satanlarda yer aldı. Ardından gazeteci olarak işe başladı ve babasız büyümek hakkında bir kitap yazdı.Bach 1977'de, Martı filmini çektiği sırada, aktris Leslie Parrish ile evlendi. Bach’ın Sonsuza Uzanan Köprü ve Bir eserlerini etkileyen kişi oldu. 1999'da boşandılar.

Kitap bir hikaye kitabı şeklinde resimlerle ve büyük punto yazısı ile okuyucunun dikkatini çekmeye çalışıyor .Kitabın konusuna kısaca değinmek gerekirse öncelikle bir martının yaşamını anlatıyor. Bu martı kendi yaşam sınırlarını aşıyor. Kitap 4  bölümden oluşuyor. Anlatım son derece yalın olmasına rağmen yazarın bize derin duygular hissettirmesi biz okuyucu kitlesini fazlasıyla tatmin etmektedir.
Yazar hurafelerin, ritüellerin topluma nasıl yerleştiğini, zihnimizi kullanmakta ne kadar cimri olduğumuzu ve kendimizi nasıl sınırlandırdığımızı Martı Jonathan Livingston'ın hikayesi aracılığıyla bize aktarıyor.  Kitabı okuduktan sonra Martı Jon olmak harbi kolay değil diyebilirsiniz. Çünkü Martı Jon olmak sınırları aşmak, duvarları yıkmak, gerçekten inanmak savaşmak, mücadele etmek ... Herkes Martı Jon olamaz. Olanlara ne mutlu (!)


Yazarın böyle bir kitap yazmasında muhakkak ki mesleği (Pilot) olmasının büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum. Ben bu kitabı okurken günümüz insanlarına yazıldığını daha iyi anlamış bulunmaktayım . Konuya şöyle bir giriş yapalım ve irdeleyelim ;  hele hele nesillerin törpülendiği çağımızda farklı olmanın güzelliğini anlatması düşünmekten korkmayın , özgür olun , inanın ve pes etmeyin gibi önemli olan sınırları defalarca vurgulaması kitaba olan ilgimi ve diğer eserlerine yönelmemi düşündürüyor.


Yazar okuyan bir kişiye net olarak '' inan başarabilirsin , yapabilirsin !! '' diyor bunu bizlere adeta hisssettiriyor. Herşeyden önce insanın kendisine güvenmesi şart başarmanın yolu insanın kendine güvenden geçiyor tıpki martının yaptığı gibi . Martı sürüden farklılaştı kendi başına olunca neler yapacağının farkına vardı. İnsan da böyledir şöyle düşünelim özellikle ülkemizde sürü psikolojisi almış başını gidiyor. Farklı düşünmek bile insanlar tarafından yanlış görülüyor. Korkmamalıyız kalabalık bir sürünün düşündüğü doğru olacak diye bir kaide yok.

Kitabın benim için ana fikri şöyle düşünüyorum aslında hepimizin içinde bu martı var. Ama biz bu martıyı çıkarmaktan korkuyoruz. Korkuyoruz çünkü eğer biz farklı düşünürsek toplumun eleştirisinden çekiniriz. Çekinmeyip toplumu karşımıza almalıyız. Bu içimizdeki martıyı serbest bırakırsak o zaman herşey daha güzel olacak ve biz mutlu olacağız. Raporumu yazarın bu güzel sözüyle bitirmek istiyorum ; Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, gördüklerinin özeline geçmeye çalış.  --Richard Bach


17 Aralık 2016 Cumartesi

ZORLU SÜREÇ

Felaket bir sene geçirdiğimiz ve son günlere yaklaştığımız 2016 hakkında ne desek az , kelimelerle oyun oynamak değil amacım yazarken bile ne yapsam ne etsem diye düşünmeden edemiyorum kendi kendime... Yüzlerce askerimiz , polisimiz , insanımız canımız gitti 2016 yılında !
2016 öylesine içimizi acıttı ki kahpece kim olduğu belli olmayan gruplar tarafından suçsuz günahsız insanlar gitti. Alıştırmaya çalıştılar bizi içten parçalamaya çalıştılar , akılları sıra ülkede iç savaş çıkarıp Kürt-Türk'ü birbirine düşüreceklerdi. Bunun için de doğuda faaliyetlerini sürdürdüler insanları çok zor durumda bıraktılar ama doğu bu oyuna gelmedi . Şimdide ülkenin diğer taraflarını yıldırtma politikaları devam ediyor. Başaramayacaksınız !

Bir taraftan Işid bir taraftan PKK bir taraftan FETÖ denen illet terör vakaları nasıl bir yıl 2016...
Ben bir Kürdüm Vallahi bu bayrak altında Allahın izniyle canımızı da vermeye hazırız. Vallahi biz Kürtler vatanını milletini gönülden seven insanlarız. Bu terör örgütlerinin amacı Kürdü Türkü birbirine kırmak iç savaş çıkarmak Allah rızası için oyuna gelmeyin el ele verin bu güzel ülkeyle uğraşmak isteyen dış güçlere en güzel cevabı verelim. Derdimizi anlata anlata bitiremediğimiz bir sene lütfen siyaseti , partiyi, sevdiğiniz siyasi lideri görüşünüzü terk edin varsa yoksa bu ülke elimizden ne geliyorsa yapalım . Çünkü bu ülke potansiyeli o kadar iyi durumda ki gelişmeye son derece açık diğer rakiplerimizi geçmemek için hiçbir neden yok gerçektende bunu bildikleri için ülkeye nifak tohumu sokmaya çalışanlar var bu çok açık belli oluyor mu ?

Terörün bitmesi için yapılacak olan şeyler var kannımca Eğitimi yaygınlaştırıp , eşitlemeli ülkenin en batısıyla en doğusu eğitimde aynı derecede rakip olmalı , insanlara iyi bir fert nasıl olmalı öğretilmeli , insanlara dinden önce ahlak dersi verilmeli. Ülke kesinlikle normal gitmiyor  , acayip rakamları gördük özellikle 2016 senesinde bunun önüne geçmek için inşallah devletimiz daha yoğun çalışacaktır. Doğudaki insanlara fabrikalar , iş kapıları açılmalı şu anki hükümetin hakkını yememek gerekir bu konuda titiz çalışmaları var gerçekten ama pes edilmemeli ....

Yazıktır günahtır suçsuz günahsız gençecik evlatlarımızı kaybettik. Irak , Libya , Suriye hemen hemen düştü sıra Türkiye'de bunun için bizimle uğraşıyorlar. Orada olduğu gibi burada da bir iç savaş çıkarma peşindeler ama ülkemizin halkı buna inşAllah izin vermeyecektir. Bu böyle sürmeyecek elbet bu alev balkanlarada sıçrayacak o zaman ben bu Avrupa'nın iki yüzlülüğünü daha net göreceğim!

Ekonomi den tutun bir çok dalda gerilemeye devam ediyoruz ama hiçbiri bu ülkenin insanından daha önemli değil bu yüzden bunlara değinmemek özellikle bu kötü günlerde daha iyi olacağını düşünüyorum.Nasıl bu darbe belasını atlattık Allahın izniyle bu terör belasını da bir gün tamamiyle atlatacağız. Yazıma son verirken diyeceğim en önemli şey ; Allah vatanımıza , milletimize zeval vermesin. Biz Türküyle , Kürdüyle , Lazıyla , Çerkeziyle bu ülke için canımızı verdik ve vereceğiz bunu kimse sınamasın / unutmasın
Vesselam.

14 Aralık 2016 Çarşamba

YABANCI DİLLER
Fransızca 2: http://bit.ly/1R5obrL
Fransızca Çalışma notları: https://yadi.sk/d/vvwK2Ba2cCkJS
Yunanca Sesli Notlar: https://yadi.sk/d/I16Wz9Mgk2EXr
Yunanca Sesi Notlar 2: https://yadi.sk/d/KN-BEJw2jkU2U
Yunanca Dil bilgisi: https://yadi.sk/d/OE1Sc4T3jzkrE
Farsça Dil bilgisi: https://yadi.sk/d/fLhBols5jwYLB
Farsça Dil bilgisi ve Sesli Notlar: https://yadi.sk/d/P_7O4kOMjz8YK
Farsça Sesli Notlar : https://yadi.sk/d/KCH5oY5AcEgfB
Fransızca dokümanlar: https://yadi.sk/d/sTPjOnkMma6fJ
Arapça hikayeler: https://yadi.sk/d/LnKorDwTjy7yM
ELS İngilizce Hazırlık Dergisi: https://yadi.sk/d/oWVlRiS8dRbU4
Fono kendi kendine İngilizce öğrenme: https://yadi.sk/d/aRCk47bBmEWNn

Kaynağın ana sahibi sercanguneysuya çok teşekkür ederim ...