Merhaba arkadaşlar öncelikle 2017 nin herkese barış , mutluluk ve huzur getirmesini diliyorum. Üniversitede eğitim gördüğüm bir kurumda hocamızın tavsiye ettiği 7 güzel eseri sizlerle paylaşmak isterim. Kitap raporlarımla sizler için bir fikir , ışık belirtecek umarım raporlarımı okuduktan sonra bu kitapları alıp okumaya başlarsınız ;)
1) ENTELLER ALEYKÜM
SELAM DER Mİ ? KİTAP RAPORU
1981’de Antalya İmam-Hatip
Lisesi’nden, 1985’te Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden
mezun oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans
(1988), Londra Üniversitesi King’s College’de doktora (1994) eğitimini
tamamladı.1998’de doçent, 2004’de profesör oldu. Halen Din Psikolojisi Anabilim
Dalı öğretim üyesidir. Din Psikolojisi ve Din Sosyolojisi alanlarında
araştırmaları bulunan Köse’nin eserleri şunlardır: Conversion to
Islam, Neden İslam’ı Seçiyorlar, Freud ve Din,
Deprem ve Din, Milenyum Tarikatları, Sekülerizm Sorgulanıyor, Laik Ama
Kutsal, Avrupa Birliği Ülkelerinde Din Devlet İlişkisi, Avrupa ve
İslam, Üç Yusuf Bir İslam, Türbeler: Popüler Dindarlığın
Durakları, Enteller Aleykümselam Der mi, Din
Psikolojisi,Kutsalın Dönüşü.
Kitabın
konusuna kısaca değinmek gerekirse şuradan başlamak doğru olacaktır. Bu kitap güncel meselelerden oluşmaktadır.
Kitapta doğru tespitler var. Makalelerden derleme / toplama ile kitap
oluşturulmuş. Ali Kösenin fikir ve görüşleri güncel meseleler değinmesi bize
tuhaf gelebilir. Kitabın başlığı ise bazı insanlar için çok ters gelebilir.
Yalnız isme bakarak kitaba ön yargı ile bakmak yanlış olacağını da belirtmek isterim.
Kitap ülkemizden değişik örnekler veriyor benim dikkatimi spor sevdiğim için
Galatasaray çekmişti. Türkiye ile sınırlı kalınmayıp dünyadan da örnekler
kitapda bulunmaktadır. Güzel bir kitap dili yalın ve sade akıcı bir anlatıma
sahip. Bunun nedeni değerli akademisyen Ali Köse'nin makale ve köşe
yazılarından olmasına bağlanıyor.
Bu
kitabı okuyan kişiler muhakkak ki kitabı sıkılmadan bitireceklerdir. Kendisi
psikolojide Türkiyede değerli bir
şahsiyet ve bu eserine vurmuş kitap da bunu hissediyorsunuz. Kitap genel
itibariyle bizi son derece ilgilendiren '' Din Psikolojisini'' inceliyor. Yazar
özellikle biz ilahiyatçı insanların uğraştığı ''batı'' sürü psikolojisini
eleştiriyor. Özellikle '' türbe ziyaretleri '' hakkında güzel tespitlerde
bulunuyor.Özellikle şu tespite dikkat “Madonna’yı da bilirim, umreye de giderim” diyen bayanlar, “Peygamber'in
yaş gününü senfoni ile kutlarım” diyen dernekler günümüzde İslam’ın geldiği bir
başka noktayı işaret ediyor bize. Tespit gibi tespit ....
Kitap
ismini araştırdığım kadarıyla başlığını şu kurgudan alıyor onun röportajından
aldığımı belirtmek isterim ; Bir kurgu ile sorguluyorum aslında entelleri. Kurguya göre, bir
vatandaş Nişantaşı’nda selamünaleyküm diyerek bir ofise girer. Ofisteki
entelimiz bu selamlamaya mukabele etmez. Yani aleykümselam demez. O vatandaşa
küçümseyici bir bakış gönderir. Bu küçümseme için iki nedeni vardır. Birincisi,
dini bir selamlama şeklini duymak istemez. İkincisi, selamünaleyküm hitabını
alt kesime, kırsala ait bir şey olarak görür. Bu kurgu üzerinden enteller ile
halk arasındaki kopukluğu, özellikle de “sol aydın” denilen kitlenin kültürel
yabancılaşmasını tahlil ediyorum.
Şu
ana kadar bu tür bir eser okuduğumu hatırlamıyorum gerçekten keyifli bir yazı
değerli bir kalem tarafından ele alınmış güzel derlemelerle toplanmış bir eser
Enteller Aleyküm Selam Der Mi ? ....
2) SIDDHARTHA
KİTAP RAPORU
Hermann Karl Hesse 2 Temmuz 1877, Calw; 9 Ağustos 1962, Montagnola, İsviçre. Almanya'da doğmuş İsviçreli yazar ve ressam.[1]
20. yüzyılın en önemli yazarlarından
biridir. İlk şiirini yirmi beş yaşında yazmıştır. 1904'te serbest yazarlığa başlamış olup romanları,
öyküleri, denemeleri, şiirleri, politik makaleleri ve kültür alanındaki
eleştirel yazılarıyla tüm dünyada 100 milyonu aşkın okura ulaşmıştır. Kendini
kanıtlama, kendi olma, yazarın kendini yansıtması, bireyin kendini aşması gibi
temaları içeren Bozkırkurdu, Siddharta, Peter Camenzind, Demian, Narziss ve
Goldmund, Çarklar Arasında ve Boncuk Oyunu romanları yazarın en tanınan edebi
eserleridir.
1946'da Nobel Edebiyat Ödülü olmak üzere 1954’te de bilim ve sanat alanında Pour le Mérite Ödülü’nü almıştır.
Kitabın konusuna değinmek gerekirse Siddhartha
ismindeki bir Budist rahibin Budizm öğretileri içindeki huzura yolculuğunun
anlatıldığı bir kitap olarak bizlere sunulduğunu görüyoruz.Siddharta ismindeki genç bir Brahman'ı ve arkadaşı
Govinda’yı anlatmaktadır. Herkes tarafından değer gören ve hayran olunan
Siddharta, hayatını her insanın içinde var olan Atman’ı, yani canda bütünlüğü
aramaya adar. Bu kitabı daha önceden de tavsiye eden insanlar oldu keşke
çok daha önce okusaydım dedirten bir kitap oldu özellikle benim için...
Kitap son derece akıcı ve yalın duruyor anlamak için defalarca
kez okumaya gerek olmadığını düşünüyorum. Felsefeye ilginiz varsa eğer bu
kitabı gerçekten seveceksiniz ! Sürükleyiciliği
sayesinde bu kitabı elinizden bırakamayabilir bir şeyler öğrenip kitaptan sonra
küçük çaplı bir araştırma yapabilir halde kendinizi bulabilirsiniz ;)
Olaylar Siddhartha'nın gözünden
duru betimlemelerle anlatılmış . Din Psikoloji dersi için bir çok kitap okuduk
bu kitap da diğer okuduğumuz kitaplar gibi gerçekten hayata bakış açınızı
değiştirmeyi bize nakşettiren bir türde bir eser olduğunu düşünüyorum.
Siddharta’nın hakikati arama serüveninde başından geçenleri anlatan kitap,
aslında hakikatin kendisinden ziyade ona giden yolları ve durakları anlatıyor.
Kitap hakkında yorum yapmak
gerekirse eserin bize öğrettiği daha doğrusu öğretmek istediği şeyler var.
Kitap bizim bakış açımızı değiştirebilir , Pes etmemeliyiz Siddhartha gibi .
Kitap insana kendine olan yolculuğu anlattığı güzel tasvir ve betimlemelerle
süslenmiş güzel bir eser olduğunu düşünüyorum. Siddhartha nın kararlılığı verdiği
kararlar gerçekten çok etkileyici bizler için...
3)KESİN
İNANÇLILAR RAPOR
Eric Hoffer , anne ve babasının Almanya'dan
Amerika'ya göç etmesinden bir kaç yıl sonra , 1902'de New York'ta dünyaya
geldi. Ailesinin tek çocuğu olan küçük Eric yedi yaşındayken annesini kaybetmişti.
Altı yaşında bilinmeyen tıbbi sorunlardan dolayı kör olan ve on beş yaşında
yine bilinmeyen sebeblerle görmeye başlayan Hoffer yeniden kör olma endişeşiyle
olabildiğinde kitap okumaya çalıştı. Eric Hoffer dokuz kitap yazdıktan ve
özgürlük madalyasını aldıktan sonra 1983 yılında öldü. İlk eseri olan '' Kesin
İnançlılar '' ile üne kavuşan Hoffer , başarılı bir yazar olarak hayatını
sürdürdü.
Kesin İnançlılar ( The True Beliver )
kitabı bir çok konuya değiniyor . Günümüze resmen ışık tutuyor . Psikoloji ,
Sosyoloji , Siyaset hakkında kendine özgü yorumları ile biz okuyucuya ışık
tutuyor. Kesin inançlıların ana konusu günümüzde gittikçe güçlenen kitle
hareketlerine değinmesidir. Kitap insan psikolojine sık sık değinmiş , Stalin ,
Adolf Hitler gibi liderlerden sık sık bahsetmiştir. Kitabın birinci bölümünde
kitle hareketlerinin çekici yönleri , ikinci bölümünde inanç değiştirmeye hazır
kişilerin karakter özellikleri hakkında bir sınıflandırma yapıyor ve üçüncü
bölümde ise kitle hareketlerine hız kazandıran birlikte hareket ve fedakarlık
konusu inceleniyor . Kitabın son bölümünde ise sonuç kısmı yer almaktadır.
Yazarın zaten ilginç bir hayat hikayesi
bulunmaktadır. Bunu da yaşadıkları ile bütünleştirince bize güzel mesajlar
veriyor . Kitabın bana göre en net mesajı ufkumuzu açmasıdır. Hayatta bizi sorgulamaya
teşvik eder. Kitle hareketleri hakkında gerçekten çok güzel bilgiler var.
Önce ön yargı ile yaklaştığım bu eseri okuduğum için kendimi şanslı
hissediyorum. Kitap oldukça sade ve akıcı bir şekilde okunabiliyor.
Yazar okuyana net olarak sorgulamasını
istiyor daha doğrusu verdikleri örnekleri ve
yazdıkları bize bunu hissettiriyor. Yazarın olaylara gerçekten çok
farklı bir bakış açısı var. Çok güzel bir psikoloji kitabı olan bu eser
günümüzde baş ucu bir eser olarak bulunması gerektiğini düşünüyorum. Kesin
inançlı olan bir insan sorgulamaz kendi inandığı tarafa sıkı sıkı bağlanır. Bu
son derece tehlikelidir . Yazar bu tehlikeyi hep anlatmış bunun yanlış olduğunu
dile getirmiştir.
Kitabı
beğendim ama eleştirmek gerekirse bir noktada eleştireblirim. Kitabı yazan Eric
Hoffer kendisi Yahudi asıllı bir yazardır. Yazarın gerçekten müthiş tespitleri
var. Eleştirmek istediğim nokta İslama bakış açısı bize doğru gelmeyebilir.
İslamın yayılışınıda bir kitle hareketi olarak görmektedir. Bu onun bakış açısıdır
. Aslında bu son derece normaldir . Çünkü kendisi yabancı olaylara bakış açısı
bizden farklıdır.Sonuç olarak Kesin İnançlılar kitabı tarihin kitle
hareketlerini anlamamızda şimdiki yaşadığımız hayatta daha sık olan bu kitle
hareketlerine nasıl bakmamız gerektiğine , bizi sorgulamayı nasıl düşünmemiz
gerektiğine öğreten güzel bir kitapdır. Kendi yaş grubumdaki arkadaşlara
tavsiye edeceğim güzel bir eserdir.
4) AZ SEÇİLEN YOL KİTAP RAPORU
Morgan Scott Peck (d.22 Mayıs 1936,New York
City- ö.25 Eylül 2005,Connecticut) ABD'li
psikolog. Yazdığı kitaplar ve yaklaşımlarıyla tüm dünyada tanınmıştır.
1958 Harvard College'dan mezun oldu, M.D.
derecesini Case Western Reserve University School of Medicine'den 1963'te aldı.
İlk kitabı olan "The Road Less Traveled" (Türkiye'de de Az Seçilen
Yol adıyla çok okunan bir kitap haline geldi) 1978 yılında yayımlandı.
Kitap sadece Kuzey Amerika'da 6 milyonun üzerinde satıldı, dünyada ise 20 dile
çevrildi. Başka kitaplarından bazıları Further
Along the Road Less Traveled,People
of the Lie: The Hope For Healing Human Evil, The Different Drum: Community Making and Peace adlı kitaplardır.
Konusu geleneksel psikolojik ve ruhsal içgörüleri
eşsiz bir biçimde bütünleyen, yaşamımızda gerçeği nasıl kucaklayacağımızı, iç
barışa ve bütünlüğe nasıl ulaşacağımızı gösteren vazgeçilmez bir kılavuzdur.
Ünlü psikiyatrist ve düşünür M. Scott Peck'in Batı dünyasının uzun ve çetin
aydınlanma yolculuğunun özellikle bu aşamasında büyük önem taşıyan bu eseri
kültürümüz içinde tam karşılığını bulmakta, bizi ileriye atılmamız için yol
gösterici bir başucu kitaptır.
Kitap hakkında düşüncelerimi dile
getirmek isterim. Bizler düşünür tercihlerimize göre yolumuzu çizeriz. Şöyle
bir gerçek vardır ki hangi tercihimiz basit görünüyorsa onu seçer üzerine
üzerine gideriz. Kimse zor olanın sonunda iyi bir sonuç olsa bile yapmayı göze
almaz insana zor gelir. Yani '' Az Seçilen Yol '' başvurmaz. İşte bu kitap o
zor yola katlanmayı çoğunluğa kapılmamayı bizlere öğretmeye çalışan bir tür
psikoloji kitabı olarak bizlere sunulmuştur.
Kendimizi değiştirmeliyiz farklı
düşünmeli olabildiğince sorgulama bilinci bireylere aşılanmalıdır. Yazar bunun
için güzel bir eseri bizlere sunmaktadır. Daha doğrusu psikoloji ile bizi
kendimizi bulmamızı istiyor. Yazar adeta bir yol rehberi gibi...
Yaşamı zor kılan şey, sorunlarla yüz yüze gelme ve onları çözme
sürecinin acı verici olmasıdır. Yaşadığımız hayat da hep sorun
dünyası mı ? Bizler bunu çözmek için peki bir şey yapacak mıyız ? Elbette
yapacağız ! Kitabın ana düşüncesi de budur..
Yani Sorunlarımızı yaşayıp
kendimizi üzmek yerine bu sorunları düşünüp onlardan kurtulmak gerekir...
5) NIETZSCHE
AĞLADIĞINDA KİTAP RAPORU
Irvin David Yalom
(d. 13. Haziran 1931 - Washington, D.C.), Amerikalı psikoanalitiker,
Psikiyatrist, Psikoterapist ve yazardır. Standford Üniversitesi'nden emekliye ayrılmış profesör, alanında oldukça zengin
bir yapıya sahip bilimsel kitapların ve romanların sahibidir. Yalom, varoluşçu
Psikoterapinin en önemli yaşayan temsilcilerinden biridir. Aynı zamanda
Uluslararası Sigmund Freud – Psikoterapi 2009 ödülünün de sahibidir. George Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudu. Yalom halen California, Palo
Alto'da eşi Marilyn Yalom'la yaşamaktadır.
Kitap daha
çok ümitsizliği ele alan düşünsel bir roman şeklindedir. Tür olarak
kurgu,psikoloji içerisindedir.19 yy'ın Viyanasında kurgulanmıştır. Kitapta
erkekler tarafından ilgi çekici olan ve erkeklerin üzerinde bir şekilde güç
oluşturup onları ikna edebilen Lou Salome'nin Dr.Breuer'den ''Alman
felsefesinin geleceği tehlikede '' diyerek onunla görüşmek istemesiyle başlar.
Lou Salome Nietzsche'nin haberi olmadan Dr.Breur onu tedavi etmesini
istemektedir. Lou Salome ve Nietzsche nin ortak arkadaşları sayesinde Nietzsche
'nin tedavi olmaya Dr.Breura gitmesini sağlayacaktır.Nietzsche ise o zamana
kadar 2 kitabi yayınlanmış kimse tarafından tanınmayan bir yazar , filozoftur.
Problemerini
neden göstererek ayrıldığı üniversiteden bir miktar maaş alarak geçimini
sağlayan tek varlığı bir valiz ve kafasındaki düşünceler olan bir
adamdır.Üstelik Paul Ree sayesinde Lou Salome ile tanışan Nietzsche kendini
Lou'nun büyüsüne kaptırmış ve ihanete uğramıştır. Dr.Breur ise Avrupalı
sanatçıların,düşünürlerin doktorluğunu yapmış etrafında saygın,zengin bir
adamdır. Güzelliği ile bilinen eşe ve çocuklara sahiptir.Ancak hayattaki tüm bu
sahip olduklarına karşı bir şeylerin ters gittiğini düşünmektedir. Breur in
arkadaşı genç ve herkes tarafından gelecekte başarılı biri olacağından kuşku
duyulmayan tıp fakültesi öğrencisi Freud'da kahramanlardandır. Kitap Dr.Breur
ve Nietzsche buluşmalarıyla hasta-doktor ilişkisini bambaşka boyutlarda
incelemektedir.
Kitapta
Breuer ve Nietzsche arasında başlangıçta zor olan ama sonrasında birbirinden
kopmak istenmeyen bir dostluğun kurulduğu görülmektedir. Bu dostluğun temelinde
2 adamında bir kadını görmek istedikleri gibi görüp onları hayatların merkezi
gibi olmalarınında etkisi vardır. Dr.Breur'in ''baca temizleme'' adını verdiği
konuşma küründen burada bahsedilmektedir. Nietzsche ise Breur'in kafasında
Bertha'nın aslında hayatında olan diğer Bertha adını taşıyan ve önemli bir yere
sahip olmasından kaynaklandığını düşünmektedir. Nietzsche ise Lou Salome'nin
kendisine yaptıklarının aynılarını başkasına da
yaptığını fark edince bu aşkından
vazgeçmiş kurtulmuş olduğunu düşünür.
Uzun uzun
özet şeklinde bu yazıyı sürdürmek istemediğimi belirtmek isterim. Kitap
gerçekten kalite akıyor , elimize aldığımızda nasıl bitecek diyorsunuz ama
akıcı bir şekilde bitiriliyor. Ayrıca Film versiyonuda bulunmaktadır . Güzel
bir kitap , sadeliği dili ve akıcılığıyla okuyucu boğmuyor.Araştırmalarıma göre
yazar yahudi asıllıdır. Nietzsche hayatını tarafsız bir şekilde anlatması
takdire şayan bir harekettir. Psikoloji-Felsefe ilgisi olanların okuması
gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Kitaptan ise
'' Neysen o ol '' , '' Doğru zamanda öl .'' konuşmalar esnasında geçen
Nietzsche'nin Breur'e söylediklerinin
hayatla yaşamanın temelini oluşturduğunu düşünmekteyim . Hayatta başarılı olup
yada mutlu olmanın bu 2'sinin gerçek anlamda yapabilmekten geçtiğini
düşünüyorum...
6) İNSANIN DÖRT ZİNDANI RAPOR
Dr. Ali Şeriati (1933-1977), İranlı toplumbilimci ve İslam
düşünürü. Paris'te doktora yaptıktan sonra İran'a döndü. Kadro, unvan ve
serveti değil, mustaz'aflar uğruna kendini adama yolunu seçti. Tutuklandı ve
"serbest" bırakıldıktan sonra da düşünmeyi ve konuşmayı sürdürdü.
Kısa süren hayatı; düşünme, konuşma, yazma ve yol gösterme ile dolu geçti. İran
gençliği üzerindeki etkilerinden rahatsız olan yönetim, daha önce de denenmiş
bir düzene başvurdu: Ali Şeriati'ye yurtdışına çıkış izni verdi (Mayıs 1977).
Bu çıkışından bir ay sonra Londra'da, "eceli ile ölmesi" sağlanarak,
gizli ellerle şehit edildi (18/19 Haziran 1977). Şehadeti, onu büsbütün simgeleştirdi
ve etkisini güçlendirdi.
Kitap Ali Şeriati'nin bir konuşmasının metne çevrilmiş bir
şekli olarak yazılmış , 63 sayfalık bir eser olmasına rağmen güzel konulara
değiniyor. Kitap Konferans konuşmalarından derlenmiştir. Kısaca özetlersek Ali
Şeriati’ye göre 4 zindan vardır. Bunlar doğa, toplum, tarih ve kendim yani
nefsimiz… Eser, İnsanın tutsağı olduğu dört zindanı ve bu zindanlardan kaçış ve
kurtuluş yollarını anlatıyor yalnız kısa
olduğu için bunlardan kurtulmayı uzun uzun anlatmamıştır. İnsanı zincirlerden ne tek başına
bilim ne de tek başına aşk ile kurtulamayacağını belirtmiştir. Bizler bu 4
zindanın mahkumu durumundayız bu zindanlardan kurtulmak ise yine bizim
elimizdedir.
Ali Şeriati’nin bu eseri kısa olmasına rağmen içerdiği
geniş muhteva bilgiler gerçekten çok iyi…
Şimdiye kadar okuduğum kitaplardan farklı bir kitap değişik bir üslup
ama beğendim. Kitap da son derece güzel eleştiriler var. Ben bu kitap’a bir
reçete gibi bakılabileceğini düşünüyorum. Çünkü bu eseri okuduğumuz zaman
farkında olmadığımız bir takım sıkıntıları anlıyorsunuz. Bu zindanlardan nasıl
kurtulacağımızı kendi bakış açısıyla biz okuyuculara bir ışık tutuyor, ufkumuzu
açıyor.
Yazar okuyan bir bireyin ufkunu açıyor, daha geniş
düşünmesini istiyor. Ali Şeriati bu kitapta insanı kendisini dünyaya hapseden
dört unsuru sosyolojik olarak incelemekle kalmamış bir de üstüne reçetesini de
vermiştir. İnsan durup bulunduğu konumda ve geçmişinde yaşadığı şeyleri
sorgulama çalışması yapmadığı sürece bu zindanlardan kurtulamaz. Açıkçası bu
eseri okumadan önce bu sorunları hiç düşünmemiştim, bu açıdan yazar bir tebriki
hak ediyor. Allah rahmet eylesin nokta atışı cümlelerle güzel bir eser olmuş.
Okuduğum eser de tercümesi iyi çevrilmiş ki biz okuyucular için bir sıkıntı
gözükmüyor.
Cümlelerime son verirken öncelikle bu eserin de kesinlikle
çevremizdeki insanlara okutmalıyız düşüncesindeyim. Ben Ali Şeriati’nin
tespitlerini beğendim. Eleştiri yapacak bir şey bulamadım şunu söyleyebilirim
keşke biraz daha uzun olsaydı diyebilirim bu da bir eleştiri değil beğendiğimin
belirtisidir. Mutlaka okunması gereken bir kitaptır. Tekrar tekrar okunabilecek derecede iyi bir
kitap olduğunu düşündüğüm kaliteli bir eserdir.
7) MARTI JONATHAN LIVINGSTON KİTAP RAPORU
Richard Bach 1955'te Long Beach State College’e başladı.
Kurgu ve hayal konusunda birçok eser yazdı. Kitaplarının çoğunu kendi
hayatından esinlenerek yazdı. Hava Kuvvetleri’nde pilot olarak çalıştı.
Ardından birçok işe girdi. Kitaplarının çoğunda bir şekilde uçmaktan
bahsetti.1970 yılında; Yem bulmak için uçmak yerine hızlı ve akrobatik uçmayı
seçen bir martının hikâyesini anlatan kitabı,
Martı'yı
yazdı. Kitap 10.000 sözcükten daha az olmasına rağmen kurgu ve kurgu dışı
kitaplar arasında en çok satan oldu. Rüzgarla Uçmak’a kadar en çok satanlarda
yer aldı. Ardından gazeteci olarak işe başladı ve babasız büyümek hakkında bir
kitap yazdı.Bach 1977'de, Martı filmini çektiği sırada, aktris
Leslie
Parrish ile evlendi. Bach’ın
Sonsuza
Uzanan Köprü ve
Bir
eserlerini etkileyen kişi oldu. 1999'da boşandılar.
Kitap bir hikaye kitabı şeklinde resimlerle ve büyük punto
yazısı ile okuyucunun dikkatini çekmeye çalışıyor .Kitabın konusuna kısaca
değinmek gerekirse öncelikle bir martının yaşamını anlatıyor. Bu martı kendi
yaşam sınırlarını aşıyor. Kitap 4
bölümden oluşuyor. Anlatım son derece yalın olmasına rağmen yazarın bize
derin duygular hissettirmesi biz okuyucu kitlesini fazlasıyla tatmin
etmektedir.
Yazar hurafelerin, ritüellerin topluma nasıl yerleştiğini,
zihnimizi kullanmakta ne kadar cimri olduğumuzu ve kendimizi nasıl
sınırlandırdığımızı Martı Jonathan Livingston'ın hikayesi aracılığıyla bize
aktarıyor. Kitabı okuduktan sonra Martı
Jon olmak harbi kolay değil diyebilirsiniz. Çünkü Martı Jon olmak sınırları
aşmak, duvarları yıkmak, gerçekten inanmak savaşmak, mücadele etmek ... Herkes
Martı Jon olamaz. Olanlara ne mutlu (!)
Yazarın böyle bir kitap yazmasında muhakkak ki mesleği
(Pilot) olmasının büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum. Ben bu kitabı okurken
günümüz insanlarına yazıldığını daha iyi anlamış bulunmaktayım . Konuya şöyle
bir giriş yapalım ve irdeleyelim ; hele
hele nesillerin törpülendiği çağımızda farklı olmanın güzelliğini anlatması
düşünmekten korkmayın , özgür olun , inanın ve pes etmeyin gibi önemli olan
sınırları defalarca vurgulaması kitaba olan ilgimi ve diğer eserlerine
yönelmemi düşündürüyor.
Yazar okuyan bir kişiye net olarak '' inan başarabilirsin ,
yapabilirsin !! '' diyor bunu bizlere adeta hisssettiriyor. Herşeyden önce
insanın kendisine güvenmesi şart başarmanın yolu insanın kendine güvenden
geçiyor tıpki martının yaptığı gibi . Martı sürüden farklılaştı kendi başına
olunca neler yapacağının farkına vardı. İnsan da böyledir şöyle düşünelim
özellikle ülkemizde sürü psikolojisi almış başını gidiyor. Farklı düşünmek bile
insanlar tarafından yanlış görülüyor. Korkmamalıyız kalabalık bir sürünün
düşündüğü doğru olacak diye bir kaide yok.
Kitabın benim için ana fikri şöyle düşünüyorum aslında
hepimizin içinde bu martı var. Ama biz bu martıyı çıkarmaktan korkuyoruz.
Korkuyoruz çünkü eğer biz farklı düşünürsek toplumun eleştirisinden çekiniriz.
Çekinmeyip toplumu karşımıza almalıyız. Bu içimizdeki martıyı serbest
bırakırsak o zaman herşey daha güzel olacak ve biz mutlu olacağız. Raporumu
yazarın bu güzel sözüyle bitirmek istiyorum ; Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır.
Anlayarak bakmaya, gördüklerinin özeline geçmeye çalış. --Richard Bach